Edebiyatımızda İlkler

Edebiyatımızda noktalama işaretini, ilk kez Şinasi 'Şair Evlenmesi'nde kullanmıştır.
Edebiyatımızda ilk çeviri roman, Kamil Paşa'nın yaptığı Telemak'tır.
Edebiyatımızda ilk roman,Taaşşuk-u Talat-ı Fitnat'tır.
Edebiyatımızda ilk köy romanı,Nabizade Nazım'ın "Karabibik"adlı eseridir.
Edebiyatımızdaki ilk realist romancı Recaizade Mahmut Ekrem'dir.
Edebiyatımızdaki ilk realist roman Araba Sevdası'dır yazarı Recaizade Mahmut Ekrem'dir.
Edebiyatımızda ilk edebi roman,Namık Kemal'in "İntibah"adlı eseridir.
Edebiyatımızda ilk psikolojik roman,Eylül'dür(Mehmet Rauf)
Edebiyatımızda ilk tarihi roman,Namık Kemal'in "Cezmi"adlı eseridir.
Edebiyatımızda ilk kadın romancı Fatma Aliye'dir.
Edebiyatımızda ilk makaleyi Şinasi yazmıştır.(Tercüman-ı Ahval Mukaddimesi)
İlk tiyatro Şinasi'nin Şair Evlenmesi'dir.
Edebiyatımızdaki ilk pastoral şiir A.Hamit Tarhan'ın Sahra adlı şiiridir.
Edebiyatımızdaki ilk psikolojik roman denemesi Nabizade Nazım'ın Zehra adlı eseridir.
Edebiyatımızda çoçuklar üzerine yazılmış ilk eserler Nabi'nin Hayriye'si ve Sümbülzade Vehbi'nin Lütfiye'sidir.
Edebiyatımızdaki ilk eleştirmen Namık Kemal'dir.
İlk çoçuk yayınımız ise Eftal ve Mümeyyizdir.(1869)
Türk Edebiyatı'nda bilinen ilk çocuk gazetesi Çocuklar İçin Mümeyyiz'dir.
Aşık Veysel ilk olarak A. Kutsi Tecer tarafından Türk halkına tanıtılmıştır.
Hazine-i Evrak ilk edebiyat dergimizdir.
Türk Edebiyatı'nda iç monolok tarzı yazılmış ilk roman Bir Düğün Gecesi'dir.(A.Ağaoğlu)
Türk Edebiyatı'nda yayınlanmış ilk öykü kitabı Emin Nihat Tarlan'ın Müsameratname'dir.(1872)
Türk Edebiyatı'nda mensur şiir yazımı ilk defa Halit Ziya ile başlar.
Türk Edebiyatı'nda post-modern tarzda eser veren ilk yazarımız Oğuz Atay'dır.(Tutunamayanlar)
Türk Edebiyatı'nda batıdan yapılan ilk fabl çevirisi Şinasi tarafından yapılmıştır.
Türk Edebiyatı'nda yazıya geçirilen ilk masallar Billur Köşk Masalları'dır.
Türk masalları ilk defa yurt dışnda 16.Lui döneminde Fransa'da yayınlanmıştır.
Türk masallarını ilk defa derleyen İ.Kunoş adlı Macar bilim adamıdır.
Divan Edebiyatı'nın ilk şairi Hoca Dehhani, son şairi ise Şeyh Galip'dir.
İlk yerli çizgi roman, Türk Kahramanı Köroğlu'dur.(1953)
Ülkemizde ilk çocuk çizgi roman türü Kara Maske'dir.(1943)
Dünyada ilk özgün çizgi roman New Fund'dur.(1935)
Dünyada ilk özgün çizgi macera hikayesi Dick Tracy'dir.(Chester Gould)
Dünyada ilk kez resimle yazıyı birleştiren,konuşma balonları hazırlayan ressam William Hogarth'tır.(1697-1908)
Beyanname ile yayın hayatına giren ilk edebiyat topluluğu Fecr-i Ati'dir.
Cumhuriyet sonrası ilk beyanname yayınlayan edebi topluluk Yedi Meşaleciler'dir.
Yahya Kemal bütün şiirlerini aruzla yazmıştır ,yalnız Ok şiiri hece vezni ile yazmıştır.
Kutatgu Bilik ilk Türk dünyası ansiklopedisisidir.
İlk yerli çizgi roman Türk Kahramanı Köroğlu'dur.
Ülkemizdeki ilk çocuk çizgi roman türü Kara Maske'dir.
Batılı tekniğe uygun ilk ilk roman Aşk-ı Memnu'dur.
Aruzla yazılan ilk manzum tiyatro eseri Eşber'dir.(A.Hamit Tarhan )
Heceyle yazılan ilk manzum tiyatro eseri Binnaz'dır.(Y.Ziya Ortaç)
İlk bibliyoğrafya Keşfiz-Zünun'dur.(K.Çelebi)
İlk hatıra kitabı Babürname'dir.(Babürşah)
İlk hamse yazarı Ali Şir Nevai'dir.
Edebiyatımızdaki ilk antoloji Harabat'tır.(Z.Paşa)
Edebiyatımızdaki ilk atasözleri kitabı Durub-ı Emsal-i Osmaniye'dir.(Şinasi)
İlk mizah dergisi Diyojen'dir.(Teodor Kasap)
Edebiyatımızdaki ilk hikaya kitabı Letafet-i Rivayet'tir.(A.Mithat)
Basılan ilk küçük hikaye kitabı Küçük Şeyler'dir.(S.Sezai,ilk gerçekçi hikaye)
Edebiyatımızdaki ilk fıkra yazarı Ahmet Rasim'dir.
Bilinen ilk Türk yazarı Yollug Tigin'dir.
İlk siyasetname eseri Kutadgu Bilig'tir.
İlk mensur şiir yazarı R.Mahmut Ekrem'dir.
İlk sözlük kitabımız Divan-i Lügatit Türk'tür.(K.Mahmut)
İlk sosyolog Ziya Gökalp'tir.
İlk edebi tartışma Ziya Paşa ile Namık Kemal arasında olmuştur.
Ülkemizdeki ilk müslüman kadın tiyatrocu Afife Jale'dir.
Edebiyatımızdaki ilk çağdaş roman Mai ve Siyah'tır.(Halit Ziya)
Dünyada bilinen en eski destan Gılgamış'tır.
Dünyadaki ilk kadın romancı Afraben'dir(Afrahat)
Dünya edebiyatındaki ilk realist roman Madama Bovary'dir.
Türk Edebiyatı'ndaki ilk deneme yazarı Nurullah Ataç'tır.
İlk tezkiremiz Mecalis'ün Nefais'tir.(A.Şir Nevai'dir)
İlk mizah gazetemiz Diyojen'dir.(N.Kemal)
İlk matbaada basılan ilk kitabımız Vankulu Lügati'dir.
Türkler'in kullandığı ilk alfabe Göktürk Alfabesi'dir.
İlk edebi topluluk Servet-i Fünun'dur.
İlk divan sahibi sanatçımız Yunus Emre'dir.
Türk şiirinin en eski lirik şiir örneği Aprın Çar Tigin'dir.
Nobel edebiyat ödülünü il kez İsviçre kazandı.
Türkçe'nin ilk gramer kitabını Baskakov yazmıştır.
Aydınlar arasında heceyi ilk kez deneyen sanatçı M.Emin Yurdakul'dur.
Şiirde ilk defa Türk kelimesini kullanan sanatçımız M.Emin Yurdakul'dur.
Serbest müstezatı aruzla deneyen ilk şairimiz Tevfik Fikret'tir.
Şiirde noktalam işaretini ilk kez kullanan Servet-i Fünun sanatçısı Tevfik Fikret'tir.
Divan Edebiyatı'nın Sebk-i Hindi tarzını ilk temsilcisi Naili'dir.
Edebiyatımızda serbest vezni ilk kez Nazım Hikmet kullanmıştır.(1929)
Edebiyatımızda anjabmanı ilk kez Tevfik Fikret kullanmıştır.
İlk Türkçe gazete 1831'de kurulan Takvim-i Vaka'dır.
İlk Türkçe özel gazete 1860'da kurulan Tercüman-ı Ahval'dır.
İlk Nobel Edebiyat Ödülü alan ilk Müslüman yazar Necip Mahfuz'dur.(Kayra)
Dünyada bilinen en uzun destan Kırgızlar'ın Manas Destanı'dır.
En uzun ömürlü edbiyet dergimiz 1933 yılında çıkmaya başlayan Varlık Dergisi'dir.
Türkiye'de lügat sözlük hakkında yazılan ilk lügat Bir Lügt Bulamadım'dır.(M.Doğan)
Amerikan Kız Koleji'nde okuyan ilk Türk Halide Edip Adıvar'dır.
Hayat hikayesini İngilizce yazan ilk yazarımız Halide Edip Adıvar'dır.
Milli Mücadele'de bulunan ilk kadınlarımızdan biri Halide Edip Adıvar'dır.
Türkiye'de kurulan ilk kadın derneği kurucularından biri Halide Edip Adıvar'dır.
Atatürk'e muhalefet olan ilk kadınlarımızdan biri Halide Edip Adıvar'dır.
Sürgüne gönderilen ilk kadınlarımızdan biri Halide Edip Adıvar'dır.

2.MEŞRUTİYET SONRASI TÜRK EDEBİYATI





II. Meşrutiyetten sonra Servet-i Fünun mecmuası etrafında kendilerine Fecr-i Ati adını veren yeni bir nesil toplanmıştır. Kısa ömürlü olan bu topluluk, Servet-i Füsunculardan daha sade bir dil kullanmış sembolizm, empresyonizm ve romantizm gibi akımları eserlerine uygulamışlar, Avrupa Edebiyat ile Milli Edebiyat arasında bağ oluşturmuşlardır.



Aruz'la şiir yazan Fecr-i Ati şairlerinden tanınmış ve orijinali Ahmet Haşim'dir. Başlangıçta Fecr-i Ati roman ve hikayecisi olan Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Refik Halit Karay ise, gerçek kişiliklerini Milli Edebiyat akımı içerisinde göstermişlerdir. Fecr-i Ati topluluğu dışında kalan Mehmet Akif Ersoy, Yahya Kemal Beyatlı kendi şiir anlayışlarına göre eserler veren ve daha sonra Milli Edebiyat akımına katılan şairlerdir.


Modern Türk Edebiyatını yaratma amacıyla kurulan Tanzimat, Servet-i Fünun ve Fecr-i Ati toplulukları büyük hamleler yapmakla beraber ruhta büyük ölçüde Fransız sanatına bağlı, dil ve üslupta Osmanlıcaydı sürdüren, milli kimlik ve kişiliğe ulaşamamış bir edebiyat vücuda getirmişlerdir. Osmanlı imparatorluğunun dağılışı sırasında, Türk aydınlarının büyük bir bölümü, ümmete bağlı Osmanlıcılığın terk edilerek milliyetçiliğin benimsenmesinin, memleketin geleceği için gerekli olduğuna inanıyorlardı. Bu inanç sonucunda Türkçülük ve Milliyetçilik akımları doğmuş, her sahada milli kimlik ve kimlik arayışları başlamıştır. Türk Dili, Türk Vezni, Türk Zevki ve Kültürü ile Milli konuları, Milli Ülküleri işleyen Türk Edebiyatı ihtiyacı ve özlemi sonucunda 1911-1923 yılları arasında Milli Edebiyat akımı doğmuştur.



Bir kısmı daha sonra Cumhuriyet dönemi yazar ve şairleri arasında da yer alan bu edebiyatın temsilcilerinin en önemlileri, Ziya Gökalp, Ömer Seyfettin, Mehmet Emin Yurdakul, Yusuf Ziya Ortaç, Faruk Nafiz Çamlıbel, Enis Behiç Kor yürek, Kemalettin Kamu, Aka Gündüz, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Halide Edip Adıvar, Refik Halit karay, Reşat Nuri Güntekin, Ahmet Hikmet Müftüoğlu, Necip Fazıl Kısakürek, Halide Nusret Zorlutuna, Şükufe Nihal, Peyami Safa, Ahmet Hamdi Tanpınar'dır. Cumhuriyet kültür, ideoloji, edebiyat alanlarında Milli Edebiyatçıları hemen bütünüyle devralmıştır. Milli Edebiyat akımının özellikleri, cumhuriyetin ilk on yılının da bir özeti olmaktadır. Bu çerçeve içerisinde, Milli Edebiyat akımının ilkeleri de şu şekilde belirtilebilir : Dilde yalınlık, halk edebiyatı şiir biçimlerinden yararlanma ve hece ölçüsü, konu seçiminde yerlilik. Yalın bir dille yazma, konularını hayattan ülke şartlarından seçme ve milli kaynaklara yönelme ilkelerinde birlenilmiştir. İslamcı, Osmanlıcı, gelenekçi görüşlere sahip yazarlardan , bireysel eğilimli yazarlara kadar tüm edebiyatçılara açık bir bütünlük mevcuttur. Çünkü artık söz konusu olan Milli Edebiyat akımı kavramı değil, Milli Edebiyat dönemidir. Bu akım dilde ve duyuşta 1911-1915 dönemi milliyetçilik fikirlerinin ön planda olduğu roman, hikaye, tiyatro eseri ve şiirler verilmesine yol açmıştır.




Türk milletine mensup olma şuuru, tarih içinde devamlılık düşüncesi, kendi kalarak Batılılaşma inancı, 1911-1923 yılları arasındaki akımın temelleridir. Bu dönemin bariz özelliği, Türk Romantizminin edebi tezahürlerini göstermesidir. Adını 1912'den itibaren duyurmakla beraber asıl şöhretini Milli Mücadele Devrinde kazanan Yahya Kemal Beyatlı, ölümüne kadar saf şiir peşinde koşmuş bir mısra kuyumcusudur. İslamcı şair olarak tanınan, başta İstanbul'da olmak üzere çeşitli şehir ve ülkelerin geri kalmışlığını, çaresizliğini, aydınların yabancı amacını anlatan Mehmet Akif Ersoy'un Safahat (Safhalar) adlı şiir kitabı hem aydınlar hem de geniş halk yığınları üzerinde büyük etki yapmıştır. Gerek Mehmet Akif Ersoy gerekse Yahya Kemal Beyatlı şiir dili ile konuşma dili arasındaki uzlaşmalığı ve Türk diline zor uyan aruzun engellerini ortadan kaldırıp yaşayan Türkçe ile başarılı şiirler yazmışlardır. Yahya Kemal Beyatlı sadece bir şair olarak değil, medeniyet ve kültür araştırıcılığı, çok çeşitli fikri ve edebi zenginlikleri şahsında toplamış, sohbetleri ile çığır açmış bir edebiyatçı olarak da tanınır.



Birinci Dünya Savaşı ve Türk Kurtuluş savaşından sonra Türkiye'de meydana gelen en önemli olay, tarihe karışan Osmanlı Devletiyle birlikte, onun dayandığı müesseseler, sosyal tabaka, hayat felsefesi, dil ve üslubun ortadan kalkarak, yeni bir rejime, zihniyete ve sosyal düzene dayanan yeni bir devletin kurulmasıdır. Cumhuriyet devri, halk iradesine dayanan parlamento rejimini getirdi. Bu rejimi kuran ilk nesil, Kurtuluş savaşını kazanan subaylar, İkinci Meşrutiyet devrinde yetişen münevverlerdir. Hem büyük bir kumandan hem de kültür ve medeniyet konularında ileri görüşlü olan Mustafa Kemal Atatürk,bu münevverlerle birlikte Türkiye'nin sosyal, iktisadi ve kültürel yapısını değiştiren inkılapları gerçekleştirdi. Cumhuriyet devri edebiyatının ilk dönem eserleri bu siyasi, sosyal ve kültürel çerçevenin etkilerini taşır.



Genç Kalemler Dergisinde başlayan bu çalışmalar başlangıçta Edebiyat-ı Cedide topluluğunda yer alan ve II. Meşrutiyet devrinde Türkçülük akımına katılan Ahmet Hikmet Müftüoğlu devrinin ilk dönem şairleri Türkçülerin yaygınlaştırdığı sade dil ve hece veznini kullandılar. Memleket gerçekleri ve bir ölçüde günlük hayat şiir konuları arasına girdi. Mütareke yıllarında şöhret kazanan beş hececiler, Orhan Seyfi Orhon (1890-1972) ve Yusuf Ziya Ortaç'dan (1896-1967) sonra yetişen Faruk Nafiz Çamlıbel (1898-1973) ile Kemalettin Kamu (1901-1948) Anadolu'yu ve vasat insan tipini şiire soktular. Hece vezni ile serbest tarzda şiirler yazan Enis Behiç Koryürek'in (1892-1949) şiirleri tarihi ve milli heyecanları yansıtır. Kendine has üslubu, vatan, coğrafya ve tarihini İstanbul dekoruyla canlandıran Yahya Kemal Beyatlı (1884-1958) hem şiirde hem de nesirde çok başarılı örnekler veren çok yönlü bir edebiyatçıdır.



Genç yaşında Rusya'ya giden ve oradan Marksist ve materyalist bir inançla dönen Nazım Hikmet Ran (1902-1963) Türkçe'nin estetiğini Mayakovski tesirleri taşıyan yeni bir tarzda kullanarak ihtilalci şiirler yazdı. 1960'lı yıllardan sonra Türk Edebiyatı içinde yaygınlaşan sosyalist akımının başlangıcı bu şiirler oldu. Ahmet Muhip Dıranas şiiri tamamen estetik olarak kabul eden şairlerdendir.

Aynı nesilden olan Arif Nihat Asya (1904-1976) üslup ve ruh yönünden zenginliğini şiirlerine aksettiren orijinal bir şairdir. Türk Edebiyatında küçük klasik hikaye yazma geleneğinin kurucusu ve en başarılı temsilcisi olan Ömer Seyfettin'in (1884-1920) hikaye kitapları 144 baskı yaparken kendisi en çok okunan yazar oldu. Sait Faik Abasıyanık (1906-1948) ve Sabahattin Ali'nin 1935 yılından sonra yayınladıkları hikayeler, birbirinden farklı iki yeni çığır açtı. Sait Faik, konuları İstanbul'da geçen ve şahsi izlenimlerine dayanan şiir duygusuyla dolu hikayeler yazdı. Materyalist bir dünya görüşüne sahip olan Sabahattin Ali, dış tasvirlere ve sade olaylara fazla önem veren hikayeler yazdı. Bu iki yazarla birlikte 1960'lı yıllardan sonra yoğunlaşan günlük hayat ve olayların, düşünce ve beklentilerin edebiyata akması başladı. 1940-1945 yılları arasında Demokrasiye bağlı hürriyet ve tenkitle beraber sosyalist ve Marksist görüşler de Türkiye'ye girdi.



Şiirlerini 1941 yılında Garip adlı kitapta toplayan Orhan Veli Kanık'a ve onunla aynı tarzı paylaşan Melih Cevdet Anday ve Oktay Rıfat, Garipçiler adıyla anıldılar ve Türk şiirlerinde yeni bir akım meydana getirdiler. Bu akımın esası, şiiri öteden beri vazgeçilmez unsurlar sayılan vezin, kafiye ve benzetmelerden sıyırarak, duyuların yalın ifadesi haline getirmekti. Orhan Veli, bu tarzda yazdığı başarılı şiirlerle kendisinden sonrakileri büyük ölçüde etkiledi.

Cahit Sıtkı Tarancı (1910-1956) aynı sadeliği vezin ve kafiyeyi kullanarak sağladı. Tarancı mısra içindeki belirli durakları kaldırarak veya değiştirerek hece vezninde yenilik yaptı. Bu neslin dünya görüşü Andre Gide'in tesiri ile varlık ötesi geçmiş ve gelecek tasavvurları olmaksızın anlık duyumlara dayanıyordu. Sait Faik'in eserleri de dahil olmak üzere bu grubun eserlerinde yaşama sevinci hakimdir. Serbest şiir hızla yayılmış, Asaf Halet Çelebi, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Behçet Necatigil gibi başarılı temsilciler yetişmiştir. Asaf Halet Çelebi bazı şiirlerinde doğu mistisizmi ile tasavvufu birleştirdi. İlk şiirlerinde serbest çağrışımlara yer veren Fazıl Hüsnü Dağlarca, şuur altının karanlık akımlarını ifade eden sembollerle dolu orijinal şiirler yazdı. Behçet Necatigil, şiirlerinde büyük şehir hayatı içinde ezilmiş ve kaybolmuş insanın kırık, karanlık, dolaşık duygularını anlattı. Şiirlerinde ahengi ihmal eden Necatigil, divan şiirinde olduğu gibi, gittikçe derinleşen bir arka planı işlemiştir. 1950 yılından itibaren Türk yazar ve şairlerinin büyük bir kısmı hayat görüşlerini "toplumsal gerçekçilik" adıyla edebiyata uyguladılar.





Bu dönemde Batıdan gelen varoluşculuk ve gerçeküstücülük akımları da hayata bakış tarzıyla beraber eserlerinin kompozisyon ve üslubunu da değiştirdi. Son kırk yıllık Türk Edebiyatı Batıdan gelen akımlar, sosyalist dünya görüşü, milli ve dini yaklaşımlar ve çok partili dönemde çeşitlenen politik tercihler doğrultusunda fevkalade çeşitlilik göstermekte, edebiyat çok kere vasıta gibi kullanılmakta ve yeni arayışlar içinde görünmektedir. Kısa zaman içinde büyük şöhret kazanan veya adını pek az duyurabilen yazar ve şairlerin Cumhuriyet terkibi paralelinde kurulmakta olan yeni edebiyat geleneklerine katkıda bulunmakla beraber, bunlar hakkında içinde yaşarken objektif tenkitler yapmak ve edebiyat tarihindeki yerlerinin belirlenmesi mümkün olamamaktadır.


Özellikle 1960'lı yıllardan sonra gelişen kadın yazar ve şairlerin sayılarının artmış olması feminist akımın da diğer pek çok akım gibi Türk Edebiyatı içinde yer almasını sağlamıştır. 1850-1986 yılları arasında isimleri en çok duyulan ve okunan roman ve hikayeciler şöyle sıralanabilir : Halide Nusret Zorlutuna, Nihal Atsız, Safiye Erol, Tarık Dursun K., Attila İlhan, Yaşar Kemal, Orhan Kemal, Kemal Tahir, Tarık Buğra, Mustafa Necati Sepetçioğlu, Firuzan, Adalet Ağaoğlu, Sevgi Soysal, Tomris Uyar, Emine Işınsu, Sevinç Çokum, Selim İleri, Cevat Şakir (Halikarnas Balıkçısı), Bekir Büyükarkın, Necati Cumalı, Haldun taner, Mustafa Kutlu, Muhtar Tevfikoğlu, Bahaettin Özkişi, Durali Yılmaz, Rasim Özdenören, Şevket Bulut.

Bu dönemin şairleri: Behçet Kemal Çağlar, Necati Cumalı, Ümit yaşar Oğuzcan, Bekir Sıtkı Erdoğan, Atilla İlhan, Yavuz Bülent Bakiler, Mehmet Çınarlı, Mustafa Necati Karaer, Munis Faik Ozansoy, Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu, İlhan Geçer, İlhan Geçer, Bedri Rahmi Eyüpoğlu, Turgut Uyar, Sezai Karakoç, Bahaettin Karakoç'tur.


ŞEYHİ

ŞEYHİ



HAYATI

Bilime olan merakı ile İran'a gitmiş, burada başta tıp ve tasavvuf olmak üzere yoğun bir eğitim görmüştür. Öğrenimini tamamlayarak Anadolu'ya geri döner. Bu sıralarda Hekim Sinan olarak anılmaktadır. Bir hekim olarak ünlenen Şeyhi'nin tedavi ettiği hastalar içinde Sultan Mehmed Çelebi de vardır. Başarılı tedavi üzerine Sultan Çelebi Mehmed Şeyhi'ye Kütahya yakınlarındaki Tokuzlu köyünü hediye eder.

Fakat Şeyhi köyde (muhtemelen köylülerce) soyulur ve dövülür. Bunun üzerine Harnâme (Eşekname) isimli mesneviyi yazar. Bu fabl eserde, kaderi yük taşımak olan bir eşeğin semiren öküzlere özenmesi üzerine başına gelenler mizahi ve alegorik bir dil ile hicvedilmiştir.

Hacı Bayram Veli'den fazlasıyla etkilenmiş ve onun dervişi olmuştur. II. MuratHüsrev ü Şirin'in Türkçe tercümesini yazmaya başlamıştır. Bu eserini tamamlayamadan vefat etmiştir. Vefat tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber, genel kanı 1431 yılında vefat ettiği üzerinedir. Mezarı Kütahya'ya 7 kilometre mesafede Dumlupınar köyünde Erenlerbaşı olarak tanınan bir ziyaret yeridir. zamanında saraya çok yakın olan Şeyhi, padişahın hekimlerindendir. Bizzat padişahın isteği üzerine

Şeyhi erken dönem Divan Edebiyatı şairlerindendir ve divan edebiyatının gelişmesine büyük katkısı olmuştur. Tasavvufi bir kişilik olmasına ve tasavvuf eğitimi almış olmasına rağmen eserlerinde tasavvufi öğeler bulunmamaktadır. Din dışı şiirler yazmayı tercih etmiştir.

ESERLERİ

  • Divan

TIPLA İLGİLİ ESERLERİ



ŞEYH GALİP

ŞEYH GALİP



'Yine kırıldı gönül kayığım,kıyılara düştü
Bir sırça şişe misali,taşlık yollara düştü'


HAYATI

Daha çok küçük yaşlarda büyük bir kabiliyet ve başarı gösteren şair, ilköğrenimini babasından görmüş, daha sonraları dönemin ünlü şairlerinden Farsça'nın inceliklerini öğrenmiştir. Ailesinin etkisiyle Mevlâna Dergâhı'nda (Konya) çileye girdi, sonra yine ailesinin etkisiyle çilesini tamamlayamadan İstanbul'a geri döndü. İstanbul'a döndüğünde Yenikapı Mevlevihanesi'nde çilesini tamamlamıştır

EDEBİ ÇALIŞMALARI
Esed ve Galip mahlaslarıyla yazdığı şiirlerini toplayarak 24 yaşında iken divanını meydana getirdi (1780). Şeyh Galip, hiç kuşkusuz Nedim'den sonraki dönemin en önemli şairlerindendir.

Sembolizm benzeri bir tarzın Türk edebiyatındaki öncüsü olmuş, birçok buluşu ve yarattığı manzumlarla divan edebiyatının gelişmesinde büyük bir rol oynamış olmasına rağmen divan şiirinin geleneklerinden de kopmamıştır.

Bugün Şeyh Galip'in şiirleri gösterdiği harika sembolizm ve betimlemelerle özellikle Batıda fazlasıyla beğeni toplamaktadır.
Şeyh Galip'in eserlerinin en önemli yönlerinden birisi de tasavvufi temellere sahip olmasıdır. Şeyh Galip tasavvuf edebiyatı açısından çok önemli bir isimdir.

ESERLERİ



GEVHERİ

GEVHERİ



HAYATI

Gevheri, hayatı hakkında pek fazla bilgi olmayan, aruz ve hece ölçüsü ile Nşiirler yazan şair. Önceleri asıl adının "Mustafa" olduğu sanılırken, sonradan bir şiirindeki "Bir kemter kulundur Garip Mehemmed" dizesinden adının "Mustafa" değil. "Mehmed" olduğu ileri sürülmüştür. 1700 yılında ölen ozan ve hattat Bahri Paşa'nın divan katipliğini yaptığı da biliniyor.


17’nci yüzyılın ikinci yarısıyla 18’inci yüzyılın ilk yarısı arasında yaşadı. Asıl adı Mehmet ya da Mustafa. Yaşamına ilişkin kesin bilgiler yok. Nereli olduğu da kesin olarak bilinmiyor. Kırımlı, İstanbullu ya da devşirme olduğu yolunda tahminler var. Ancak Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın ikinci Viyana kuşatması üzerine söylediği şiirler, onun bu savaşa katıldığını göstermese de dönemin olaylarıyla ilgili bilgisi olduğuna işaret eder. Osmanlı devletinin birçok yerini gezdi. Hem aruz, hem hece ölçüsüyle şiirler söyledi. Aruzda, hecedeki kadar başarılı olamadı. Pek çok eski eserde ondan sözedilmesi şiirlerinin çokça tanındığını ve sevildiğini gösterir. Müzikle de ilgilendi. Şiirlerinde pekçok makam kullandı. Bazı şiirleri başkaları tarafından bestelendi. Kendi adıyla bilinen bir de makam vardır. Yani "Gevheri Makamı."

ESERLERİ(ŞİİR)
  • Ala Gözlü Nazlı Dilber
  • Bad-ı Saba Sevdiğime Gidersen
  • Başına Bir Hal Gelirse
  • Behey Dilber Sana Gonül Vereli
  • Ben Güzelim Deyu Havadan Uçma
  • Beyaz Göğsün Bana Karşı
  • Bizden Selam Olsun Gül Yüzlü Yare
  • Bugün Ben Bir Bağa Girdim
  • Bugün Ben Bir Güzel Gördüm
  • Bülbül Ne Yatarsın Yaz Bahar Oldu
  • Dila Gör Bu Cihan İçre
  • Ey Benim Nazlı Cananım
  • Ey Peri Cihana Sen Gibi Dilber
  • Garip Turna Bizi Senden Sorana
  • Hey Ağalar Bir Sevdaya Uğradım
  • Hey Ağalar Zaman Azdı
  • Kurtulamam Üç Nesnenin Elinden
  • Mecnun'a Dönmüşüm Bilmem Gezdiğim
  • Sözün Bilmez Bazı Nadan Elinden
  • Şunda Bir Dilbere Gönül Düşürdüm



NABİ

NABİ



HAYATI
1642 senesinde , Şanlıurfa'da doğan Yusuf Nâbi yokluk ve sefalet içinde yaşayarak büyümüş, 24 yaşındayken de İstanbul'a gitmiştir. Burada eğitimine devam eder, şiirleri ile tanınmaya başlar.

Nâbi Osmanlı'nın duraklama devrinde yaşamış bir şairdi, yönetim ve toplumdaki dejenerasyona ve bozukluklara şahit oldu.

Çevresindeki bu negatif olgular onu didaktik şiir yazmaya itmiş, eserlerinde devleti, toplumu ve sosyal hayatı eleştirmesine neden olmuştur. Ona göre şiir hayatın, karşılaşılan sorunların ve günlük yaşamın içinde olmalı, hayattan, insandan ve insanî konulardan izole edilmemelidir. Bu yüzden şiirleri hayat ile alâkalı, çözümler üretmeye çalışan, yer yer nasihatta bulunan bir yapıdadır.

Eserlerinin herkes tarafından anlaşılması ve hayatla iç içe olmasını istemesindendir belki de, kullandığı dil yalın ve süssüzdür. "Bende yok sabr-ı sükûn, sende vefadan zerre, İki yoktan ne çıkar fikredelim bir kere." Na ve bi kelimeleri arapça ve farsçada 'yok' anlamına gelmektedir.Bu beyitte Nabî mahlasının oluşumunu belirtmektedir.

ESERLERİ
  • Dîvân
  • Hayriye
  • Hayrabâd
  • Tuhfetü'l Haremeyn
  • Surname
  • Fatihnâme-i Kâmaniçe
  • Zeyl-i Siyer-i Veysi




NEFİ

NEFİ

Divan edebiyatının en önemli şairlerinden Nef'i, .

"Tâhir efendi bize kelb demiş
İltifâtı bu sözde zâhirdir.
Mâlikîdir mezhebim zîrâ,
İ'tîkâdımca kelb tâhirdir."

HAYATI

1572 yılında Hasankale'de doğdu. Bundan dolayı devrin kaynakları Nef'i'den Erzenü'r-Rumî diye söze ederler. Babası ülkesinin etrafından Sipahi Mehmed Bey diye anılan bir kişidir.

Daha küçük yaşlardan itibaren güçlü bir eğitim gördü. Öğrenimini Hasankale'de yapmış, sonra Erzurum'a gelerek devam ettirmiştir. Burada Fars edebiyatının ünlü eserlerini okudu, Arapça ve Farsça öğrendi.
Nef'i Erzurum'da öğrenimini sürdürürken genç yaşında şiir yazmaya da başlamıştır. İlk mahlası Zarrî "zararlı"dır.

1585 Erzurum defterdarı olan Gelibolulu Müverrih Ali, şiirlerini görmüş, beğenmiş ve bu genç şaire Nef'i "nafi, yararlı" mahlasını vermiştir.

Nef'î hiç kuşkusuz, hiciv dendiğinde Türk edebiyatında öne çıkan isimdir. Onu ölüme sürükleyen hiciv edebiyatında çok başarılı olduğu aşikâr. Hicvin yanı sıra övgü edebiyatıyla da göz doldurmuştur, bugün dîvân edebiyatının en beğenilen kasidelerinden bir çoğu onun eseridir. Yazdığı kasideler güçlü tekniği ve değişik ahenki ile fark yaratır. Zaman zaman kasidelerinde gördüğümüz aşırı süs ve abartılar bile, güzel ahenki ile sunîlikten uzak doğal bir havadadır.

NASIL ÖLDÜ?

Nef'î'nin ölüm sebebi o zamanın sadrazamına şiir şeklinde küfür ettiği için bir kez zindana atıldı ama padişah bunu öğrenince affet dedi ve çıkarıldı, 1 ay sonra tekrar küfür etti ve yine zindana atıldı ve yine padişah Allah'ın sabrı üç kezdir diyerek bir kez daha affedildi ve 1 ay sonra tekrar küfür edince yine zindana atıldı ama bu sefer sadrazam gizli yapmış ve padişah Nef'i nerde diye araştırırken orda olduğunu bulmuş ve son bir kere daha affetmiş Nef'i o gece son bir şiir yazmış ve ondan sonra tekrar küfretmiş ve ondan sonra boğularak öldürülmüştür.Boğulmasının nedeni padişah soyundan gelenlerin kanının kutsal sayıldığına inanılmasından dolayı kanını toprağa akıtmadan boğularak öldürülmüştür.


ESERLERİ

  • Türkçe Dîvân,

  • Farsça Dîvan.

MEŞHUR BEYİTLERİNDEN BİRİ

"Bana kâfir demiş müftü efendi
Tutalım ben diyem ona müselmân
Vardıkta yarın rûz-ı cezâya
İkimiz de çıkarız onda yalan"

****SİTE İÇİNDE ARA***

Site Arşivi